10 Temmuz 2011 Pazar

Das Weisse Band: Eine deutsche Kindergeschichte

Ünlü Alman yönetmen Michael Haneke'nin yazıp yönettiği, 1. Dünya Savaşı'ndan önce Kuzey Almanya'daki bir köyde toplumsal yaklaşımları izleyiciye dramatik bir şekilde sunan harika bir film.

62. Cannes Film Festivali'nda 2009 Mayıs'ta "The White Ribbon, a German Children's Story" ismiyle katılıp ve Palme d'OR ödülünü kazanması şüphesiz ki hak etmesi manasına gelmekte.

Akademi Ödülleri'nden(Oscar) önce verilen ve Oscar'ın habercisi olarak nitelendirilen Golden Globe'yi(Altın Eldiven) En İyi Yabancı Dilde Film dalında kazandığını da unutmamak gerekir.Filmin Dünya çapındaki diğer büyük başarıları ise Altın Eldiven'i kazandığında yani 2010'da yine Oscar Ödülleri'ne iki dalda aday gösterilmesi: En İyi Yabancı Dilde Film ve En İyi Cinematrograpy.

Filmin konusu1. Dünya Savaşı'nda önce dedik, yaklaşık 1913-1914 yılları arasında Kuzey Almanya'da Protestan bir köyde geçmekte. Köy öğretmeni ile yaş olarak kendisinden epey küçük olan Eva'nın birbirlerine olan ilgileri aşka dönüşür ve sonrasında onu istemeye gidecektir, köydeki yoksulluğu göz önünde bulunduran Eva'nın babası bir göbek doyurmaktan kurtulma hesapları yaparken kızın yaşının küçük olması ise babanın kızı vermemesine sebep olur ve seneye kızı alırsın der.

Film genel olarak 3 aile etrafında kurulu: Baron, Doktor ve Çiftçi

Baron, aynı zamanda papazdır ve köyün değer verdiği, onun görüşüne başvurduğu ve ondan yardım istedikleri adamdır. Çocuklarına tam manasıyla Alman Disiplinini, itaat etmeyi ve hayatta zorluklarla başa nasıl çıkılması gerektiğini anlatıp çocuklarını eğitirken, izleyiciye de bir yandan çeşitli göndermelerde bulunuyor. Çocuklarına hem kilisede hem kendi evinde eğitirken onları köy okulundaki öğretmenden de mahrum bırakmıyor. Ve bütün köy ile iletişim halinde.
Küçük oğlu ile arasında geçen Kuş - Kafes diyaloğunda olduğu gibi balık yemeği değil balığın tutulmasını anlamamız gerektiğini bir kez daha vurgulamış. Filmin de ismi olan Beyaz Band'ın hikayesi, kızının Masumiyeti'ni kaybetmemesi için kızına küçükken taktığı bandı çocuklarına büyüdüklerinde de takması insanın ders alması gereken diğer noktalardan

Doktor, İki ağaç arasında atıyla giderken korkunç bir şekilde düşen ve kolunu fena yaralayan bir oyuncu rolünde. Doktor'un eşinin ölmesi veya eşini öldürmesi sonrasında birlikte olduğu iki özürlü çocuk annesi bir kadınla hayatına anlam vermeye çalışması filmin rengini ve dramatiğini biraz daha artırmasına vesile olmuş. Kadının da kocası ölmüş doktorla birlikteliği özellikle cinsellik açısından sorgulandığında akla bir nevi insanın içindeki hayvansallığı getiriyor. Doktorun kadından sıkılması onunla birlikte iken başka bir kadını düşlemesi de dünyevi olarak bile olsa şehvani duyguların kolayca değişebileceğine bir işarettir.

Çiftçi'nin bir gözü şaşı olup köyde tarımla, hayvancılıkla uğraşan fakir insanı temsil etmektedir. Oğullarından birisinin köydeki br tarlayı harap etmesi ve lahanaları çöplük haline getirmesi babasının tepkisini çeker ve onu fena döver. Ardından kilise tarafından cezalandırır ve oğul affolma çareleri arar.

Bu üç aile dışında Öğretmen ile aşık olduğu kızın hikayesi filme bambaşka bir ahenk verip izleyiciyi derinden etkiler güzellikte.

İnsan bu akıcı filmi izleyip yaklaşık 2 saat 33 dakikanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmuyor. insanın roman gibi okuyabildiği bu filmin kostümleri, makyajsız halleri, müziklerin az ve öz oluşları, siyah beyaz bir görüntüyle insanlara sanki fotoğraf gösteren kamera çekimleri ve doğal manzaralarla beraber izleyenleri bambaşka bir hayata sürüklemekte..

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Gençlik Filmleri: Sömürme ve Ahlaksızlaştırma Politikası

Popüler kültür açısından 1980'li yıllara baktığımızda gençlik filmlerinde hızlı bir ilerlemenin olduğunu ve bu tarz filmlerin popüleritenin etkisiyle normal yaşantımızın içine iyice yerleştiğini görmekteyiz.

Dram, aksiyon, korku, gerilim, komedi, Bilim-Kurgu, romantik, macera,savaş,tarihi,biyografi, müzikal.. vb gibi film türlerinin yanına son yıllarda halkın rağbet ettiği "gençlik filmleri" dediğimiz kavram ortaya çıktı ve ne yazık ki olumsuz yönleri toplumsal açıdan büyük kaygı verecek şekilde artmış durumda.

Çok yüksek maliyetlerle yukarıda bahsetmeye çalıştığımız filmlerin çekilmesindeki amacı acaba hiç düşündük mü ? Düşünüp bu konu hakkında bilgi edindikten sonra izlemeyi bıraktık mı ? Samimi olsak ve cevap versek şunu deriz: "İzlemekten başka bir şey yapmadık, ne zaman vizyona gireceğini merak ettik, film izlemeye arkadaşlarımızı davet ettik, birlikte sinemaya gittik, bilet aldık, yanına pop cornu ihmal etmedik, evde saatlerce indirmeye çalıştık bilmediğimiz sitelerden, dvd aldık cd aldık, arkadaşlardan ödünç aldık, zamanımızın çoğunu bu tür gereksiz filmlerle harcadık." Peki ya sonuç ???


Film indirirken bilmediğimiz veya bildiğini sandığımız siteler yüklü miktarda para kazanıyor, reklamlardan torrentlerden, film indiren müşterilerden... Film indirdiğimiz siteler genel olarak sağda solda ahlak açısından iğrenç olan cezbedici, tahrik edici resimler, chat yazıları, telefon numaraları fotoğraflar vardır. Bunlar farkında olmadan insanın zihnini kemirir bellirli bir zaman sonra bize sıradan bir durummuş gibi gelmeye başlar.

Bizi bu tür durumlarla başbaşa bırakanlar veya bırakmaya çalışanların amacı para ve şuan ki insanlarla sonra gelecek nesillere ahlaksız bir ortam hazırlamaktan başka bir şey değildir

Almış olduğumuz veya temin ettiğimiz cd, dvd, afiş veya arkadaşlarla sohbet ettiğini filmler , tavsiye de bulunduğun son çıkan filmer, sinemada izlemeye gitmen gibi durumlar ise onların reklamını yapıp ilgiyi yükseltip bunlara izleyici artırmaktan başka bir şey değildir.Çünkü tavsiye ettiğin filmler, yolda elinde olan dvd, cd, afiş başkasının dikkatini çeker ve o kişinin hafızasında bir imaj oluşur o film hakkında ... Oysa bu şekildeki filmlerin asıl amacı da bu değil mi? Seni ve senin toplumuna etik açıdan biraz uygunsuz hale getirip seni istediği şekle sokmak...

Son yıllarda aşırı derece de çekilmeye başlananan bu filmlerin gerçeklikle alakası olmayıp film çeken ülkelerin kültürleriyle inançlarıyla, sosyal yaşantılarıyla hiç alakası da yoktur.. Bizi film izlemeye mahkum kişiler olarak gören ve bizlere görmek istedikleri gibi bir dünya göstermek istiyorlar ve insanların ruh hallerini bu şekilde kandırıyorlar bir nevi. Örneklerle konunun dağılmaması için perde arkasını görüp filmlere dur demek gerekiyor. Bu kadar basit aslında. Sanatsal filmler güzel eğitim belgeseller, içerikli filmler varken bunların bizim toplumumuzda ne işi var demek en güzeli ve en mantıklısı olsa gerek.

Özellikle gençlerin ve çocukların ahlak açısından temiz olması lazım, Çünkü geleceğin teminatı olan gençlerimiz, sonraki nesillerin bozulmaması için yegane şarttır. O yüzden öncelikle bizim ahlaklı olmamız lazım ki ahlaklı bireyler kazandıralım topluma.

Filmler hangi ülkede vizyona girecekse yetkili kişilerin de bir takım önlem almaları lazım halkı bu tür şeylerden uzak tutmaları ve insanlarını bu tür sömürülerden kurtarmaları gerekmektedir.

Unutmayın bunları izlemek demek bunlar gibi olmaya çalışmak demektir...