31 Mart 2015 Salı

‘Yolsuzluk, rüşvet, yağma ve talana son verilmeli’




Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) İstanbul Şubeleri, DİSK İstanbul Temsilciliği, TMMOB ve TTB 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının üstünün örtülmeye çalışılmasını İstanbul Galatasaray Meydanı’nda protesto etti.  17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk haftası dolayısıyla Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Kamu Emekçileri, yolsuzluk yapanların ve rüşvet alıp verenlerin  hesap vermesi gerektiğini belirtti.  Meydanda toplanan sivil toplum kuruluşları, “Yolsuzlukların hesabını soracağız” pankartının açıldığı eylemde, “Hırsızlardan hesabı emekçiler soracak”, “Hırsızlar saray’da emekçiler sokakta”, “Hırsızlar saray’da işçiler Ermenek’te, Soma’da”, “Saray’a değil işçilere bütçe, hırsızlardan hesap soracağız, saraylara değil emekçiye bütçe” sloganları att

KESK  adına basın açıklamayı KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hüseyin Özev okudu. Özev, Yolsuzluk, rüşvet ve yağmanın sona ermesi gerektiğinin altını çizerken hırsızlardan ve arkalarındaki güçlerden hesabın sorulması gerektiğini hatırlattı. Özev, okuduğu basın açıklamasında, “Yolsuzluk, Rüşvet yağma ve talana son verilmeli, hırsızlardan ve arkalarındaki güçlerden hesap sorulmalıdır. 12 yılı Aşkın bir süredir tek başına iktidar olan AKP'nin yıllardır adım adım inşaa ettiği yolsuzluk yağma ve rant düzeni, 17-25 Aralık 2013'ta başlatılan yolsuzluk Rüşvet Ve kara para aklama iddiasıyla başlatılan operasyonların üzerinden bir yıl geçmiş OLMASINA rağmen bir arpa boyu yol alınamamıştır. Yolsuzluk ve Rüşvet çetesinin faaliyetleri ve siyasi iktidarla ilişkileri delilleri ile birlikte birer birer ortaya çıkarılmasına rağmen, yolsuzluk yapanlar ve yolsuzluğa aracı olanlar, siyasi iktidarın yargı, emniyet ve basına Yönelik baskı ve operasyonları ile aklanmaya çalışılmaktadır.” ifadelerini kullandı

Hükümete yakın medya organlarının yolsuzluktan bahsedenlere iftiralar attığını vurgulayan Hüseyin Özev, “Cumhurbaşknaı ve Başbakan başta olmak üzere hükümet çizgisinde yayın yapan gazeteler, köşe yazaları ve yandaş sendikalar, yolsuzluk ve rüşvet operasyonları karşısında son bir yıldır, “tek ses, tek yürek” davranmakta ve yolsuzluk yapanların açığa çıkarılmasını isteyenleri suçlamayı, onlara iftiralar atmayı sürdürmektedirler. Siyasi iktidar ise “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” sözüne uygun isteyenleri sindirme haftasına dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Yıllardır, “adalet” ve hukukun üstünlüğü” gibi kavramlarla her türlü yolsuzluğun, adaletsizliğin ve hırsızlığın üzerini örtenler, halkın gerçeklerin açığa çıkarılması taleplerini görmezden gelmesi Kabul edilemez. Yolsuzluğa karışan, rüşvet alan ve kamu kaynaklarını talan eden bütün sorumlular ve arkasındaki güçler halka hesap vermelidir.” dedi
Toplanan kalabalık Açıklamanın ardından olaysız bir şekilde dağılırken 28 Aralık tarihinde Kadıköy’de geniş çaplı bir eylem yapacaklarını duyurdu.

Savaştan kaçtılar, bonzai fırtınasına tutuldular





Son yıllarda Türkiye’de özellikle gençlerin ölümünde etkin rol oynayan uyuşturucu maddesi bonzai, her yaş grubu tarafından kullanılıp yaygınlaşması ailelerin perişan olmasına da  neden oluyor. Kartal Yakuplu’da sefalet içinde 4 çocuğuna bakmaya çalışan Abdullah Palabıyık’ın dramı görenlerin yüreğini burkuyor. İki seneden beri bonzai bağımlısı olan  Abdullah’ın çalışmaması 4 yavrusuna bakma görevi eşi Meryem’e kaldı.  Hayata tutunmak için Çengelköy’de apartmanların merdiven temizliğine giderek geçimini sağlamaya çalışan Meryem Palabıyık’ın tek isteği ise bir an önce eşi Abdullah’ın bonzaiyi bırakıp çocuklarına babalık etmesi. Bonzai illetinden kurtulmak istediğini belirten Abdullah, evin içinde sıkışıp kaldını ve utancından dışarı çıkamadığından yakınıyor. Meryem ise, eşinin kendisinden zorla para istediğini ve çocuklarının da böyle bir babayı istemediğini ifade ediyor.

Varlık içinde yoklukta yaşayan Palabıyık ailesinin dramı 2007 yılında Lübnan’da başlayan savaştan sonra başladı.   Ailesini kurtarmak için İstanbul’a sığınan Abdullah, hayat hikayesini şöyle anlatıyor, “Lübnan’da Arapça ve İngilizce alanlarında  tercümanlık yapıyordum.  Başkent Beyrut’ta yaşanan savaş yüzünden 6 sene önce İstanbul’a taşındık. Çevremde tanıdğım çok kişi bonzai ve esrar kullanıyordu, ben de onlardan etkilendim ve kullanmaya başladım. Bir iki ay sonra yakın çevrem ve samimi arkadaşlarımın çoğu beni dışladı, hatta çocuklarım eşime kızıyordu onu niye alıyorsun diye.  Çocuklarımın ve eşimin yüzüne  bakacak halim kalmadı, dışarı çıkamıyorum utancımdan.”

“Benden zorla aldığı parayla bonzai içiyor”

Uyuşturucu kullandığı için 73 kilodan 60 kiloya düşen eşi Abdullah’ın bonzai yüzünden gün be gün eridiğine dikkat çeken Meryem Palabıyık, ortaokula giden büyük kızının eve 3-5 kuruş getirmesi için okulunu bırakmak zorunda kalmasından duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Eşinin sentetik uyuşturucu maddesi bonzaiye başladığından sonra hayatlarının değiştiğini vurgulayan Palabıyık, “Eşim bonzai kullanmaya başladıktan sonra ailemiz perişan oldu, elektrik faturalarını ödeyemediğimiz için, elektriğimizi kestiler, biz de mum ile idare etmeye çalıştık. Barakaya dönüşen evimizin  kirasını ödeyemediğimiz için ortaokula giden büyük  kızımı okuldan aldırmak zorunda kaldım. Zaten kızımın gittiği okula servis parasını da karşılayamıyorduk. Okulu bırakıp bir tekstil atölyeisnde işe başladı. Çocuklarım ortalıkta kalmasınlar diye ben de maddi durumu iyi olan kişilerin merdivenlerini temizliyorum. Eşim Abdullah evde bonzai bağımlısı olduğu için köşesine çekilmiş ölü gibi duruyor. Çocuklarım, ‘böyle bir babayı istemiyoruz onu evden kov’ diyorlar. Ben de insanların yanına gitmekten utanıyorum. Benden zorla para alıyor bonzai alıp içiyor ”siteminde bulundu.

“Baraka gibi bir evde 12 kişi yaşamak zorundayız”

Baraka gibi bir evde 12 kişinin yaşamak zorunda kaldıklarını söyleyen Abdullah Palabıyık, bonzai yüzünden ölenleri gördüğünde kendi durumuna şükrediyor. Savaş yüzünden kız kardeşinin çocuklarıyla yanlarına taşındığını sözlerine ekleyen Palabıyık,”Ben savaşın dehşet yüzünü bildiğim için çocuklarımın görmemesini istedim ve buraya taşındık, daha sonra kız kardeşim de çocuklarıyla beraber Kartal’daki evimize taşındık ve şimdi biz 12 kişi baraka gibi  bir evde yaşamak zorundayız. Çünkü durumumuz içler acısı ve gidecek başka yerimiz de yok. Kız kardeşim de kızım gibi tekstil atölyesinde çalışıyor. İki aile ile beraber yaşıyoruz, fakat benim faydam dokunmuyor geçinmeye, bonzai yüzünden ölenleri gördükçe kurban olduğum Allah’ıma binlerce kez dua ediyorum bu durumlara düşmemek için.” şeklinde konuştu

 20 günden beri bonzai kullanmadığına da değinen Abdullah, Bakırköy’de bulunan Amatem’e gidip doktorların kendisine durumunun iyi olduğunu söylediklerini savundu.


Emirgan Korusunun yanındaki yeşil alanın satışı kamu yararına aykırı





İstanbul’un en güzel korularından olan Emirgan Korusu’nun bitişiğindeki 158 dönümlük yeşil alanın satışa çıkarılıp imara açılması tepkiyle karşılandı. 2006’da  Turizm Alanı olarak ilan edilen ve 6 parselden oluşan arazi hem doğal sit hem de Boğaziçi ön görünüm sınırları içerisinde yer alıyor. İmar planlarında Boğaziçi koruma alanına giren 158 dönümlük arsanın satılmasının kamu yararına uygun olmadığını savunan İstanbul Şehir Plancıları Odası Başkanı Tayfun Kahraman, İstanbul’da kamu yararına kullanılacak bunun gibi alanların satılıp bölgede yoğunluğun arttırılmasının esas problem olduğunu söyledi. “Kamu mülkiyetinde alan kalmamış. Artık kamusal fonksiyonları yerleştirebilecek alanlar bulamazken bu alanların satışının gündeme getirilmesi esas problemi oluşturuyor. Bu nedenle bu satışın gerçekleştirilmesi kamu yararına uygun olmadığını söylemek lazım. Burada sadece bir turizm imarı yapılabilir onun dışında her fonksiyon imar planına uygun olmayacaktır.” şeklinde tepkisini dile getirdi.

Emirgan korusunun yanında bulunan alana 2003 yılında onaylanan planlarla yapılaşma koşulu getirildiğini söyleyen Kahraman, bu yeşil alanların satışının gündeme getirilmesinin problemli olduğunu kaydetti. Tarihi Emirgan Korusu’nun bitişinde imara açılmak istenilen alanine kamu mülkiyetinde bütünleşik bir bölge olduğuna değinen Kahraman, “Satılıp imara açılacak bölge kamu alanı olan bir bölge. İmar planlarıında bir kısmı park alanı bir kısmı turizm tesis alanı olarak görünüyor. Çünkü kamu mülkiyetinde alan kalmamış artık kamusal fonksiyonları  ve onları yerleştirebilecek alanlar bulamazken ve bu alanların satışı gündeme getirilmesi esas problem oluşturuyor.  2003 yılındaki ilanda Sarıyer’e ait geri görünüm bölgesi olarak görüyor. Burası geri görünüm bölgesi olduğu için de burada Boğaziçi İmar Kanunu geçerli. Fakat buraya ilişkin özellikle turizm bölgesi nedeniyle Boğaziçi Kanunu’nda  engelliyici bir hüküm yok.” ifadelerini kullandı Söz konusu alanda sadece turizm imarı yapılmasının uygun olacağının altını çizen Kahraman, İstanbul’daki kent merkezinde kamusal fonksiyonlara ayırmış alan eksikliği varken, bu anlamda da temin etmek üzere bu arazileri kullanmamız gerekirken bunları satışa çıkartılarak yoğunluk artırıcı yani bu ihtiyaçlara neden olabilecek yapılaşmalara açmamız ve bunu o şekilde satmamız kamunun kar ettiği anlamına gelmez.  Bu nedenle bu satışın gerçekleştirilmesi kamu yararına uygun olmadığını söylemek lazım. Burada sadece bir turizm imarı yapılabilir onun dışında her fonksiyon imar planına uygun olmayacaktır.” dedi

 Boğaziçi İmar Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte boğazdaki yeşil alanların ranta kurban edileceğini belirten İstanbul Çevre Konseyi ve Doğa Savaşçıları Çevre Örgütü Başkanı Zafer Murat Çetintaş, ormanlar ve yeşil arazilerin talan edilmesinden sonra İstanbul’da iklim değişikliği ve su sıkıntılarının kaçınılmaz bir hal alacağını söyledi. Çetintaş, “Emirgan Korusu’nun yanında başlayacak yapılaşma ile ciddi bir rant söz konusu. Bir yandan ormanlar diğer yandan boğazdaki alanlar talan ediliyor. İstanbul’da Boğaziçi de elden gittikten sonra yaşanmaz bir hale gelecek.  Su sıkıntısı olur, asfalttan başka bir şey olmayacağı için iklim değişikliğine neden olur.  Biz bu tür yapılaşmalara ciddi anlamda karşıyız. Bu tür yapılaşmalar durmazsa İstanbul yaşanılabilir bir hal almaktan çıkar.” dedi. Yeni çıkan Boğaziçi imar kanununun Boğazdaki yeşil dokuya ciddi anlamda zarar vereceğini işaret eden Çetintaş, Boğaziçi İmar Kanunu’na göre  birinci köprüye kadar boğaza bakan tüm yeşil alanların yeşil kalma kararı var. Hiç bir yapılaşma olamaz. Ancak bunlar kanunu değiştirerek Boğaziçini imara açtılar. Ortaköy’den 3. Köprüye kadar olan bölge boğaziçi imar yasasına göre imara kapalıydı.” şeklinde konuştu.

Her yerin hukuksuz bir şekilde betonlaştırıldığını ifade eden İstinye Mahallesi sakinlerinden Çetin Bostan, “Yeşil alan her zaman iyidir ama bu araziyi er geç dolduracaklar. Çünkü bu arazi her açıdan çok değerli arazinin hafriyatı bile yok burada avanta var maliyet yok. Burası kupon arazi olduğu için elbet alınacak yani.” Açıklamasında bulundu
 Koru mahallesi sakinlerinden Metin Ay ise 30 yıldır oturduğu mahallesinin betonlaştırılmasına tepki göstererek şöyle konuştu: “ Şimdi burada görünen yeşil alanların hepsi satılmış. Burayı da doldurdukları zaman bir tane yeşil alan kalmıyor. Mahalleli rahatsız biz burada sit alanı olduğu için bir tane çivi çakamıyoruz. Burada parası olanın gücü her zaman konuşuyor. Bürokrasi, parası olana hizmet ediyor. Fakir görünümü zengin hizmetkarlar. Ben bunun böyle biliyorum. Fakir edebiyatı yapıyor ama zengine hizmet ediyor.”


Meclisteki parti sayısı 5’e yükseldi




Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Ercan Cengiz’in partisinden istifa ederek Merkez Partisi’ne katılmasıyla TBMM’de temsil edilen parti sayısı 5’e yükseldı. Merkez Partisi (MP) Genel Başkanı Abdurrrahim Karslı, Beşiktaş Kültür Merkezi’nde yapılan birinci katılım ve tanıtım toplantısında Cengiz’e Merkez Parti rozeti taktı. Böylece AKP,CHP,MHP ve HDP’den sonra Merkez Partisi de TBMM’de yer almayı başardı. 2014 yılında kurulan Merkez Partisi’ne ayrıca bazı eski milletvekilleri ve sanatçılar da katıldı. Toplantı öncesi parti üyeleri salonu doldurdu. İl başkanları katılımcılara poz verdi. Daha sonra Abdurrahim Karslı kürsüye çıkarak katılımcılara seslendi. 
Partisinin katılım ve tanıtım toplantısında konuşan Karslı, “"Bizimkinin himmeti sınırları aştı, Cumhurbaşkanı'nın dikkat edin. "diyen Karslı, "Şimdi Etiyopya'ya okullar açıyor. Afrika'ya okullar açıyor. Ey birader, bizim tayin edilmemiş 300 bin öğretmenimiz var. İstanbul'da çocuklar 60 kişi bir sınıfta okuyor. Diyarbakır'da çocuklar 125 kişi bir sınıfta okuyor. Sen gel Türkiye'ye hizmet et."dedi
Yolsuzluk iddialarıyla suçlanan 4 eski bakanın Genel Kurul oylamasında aleyhte oy kullanan milletvekilleri hakkında ileri sürülen 'Suçları olduğu için korkuyorlar' şeklindeki düşünceleri de değerlendiren Karslı, "Gerçekten o vekiller vicdanları ile oy kullanmışlarsa çıksın desinler ki 'biz namussuz, biz ahlaksız değiliz' desinler ve buraya gelsinler, Merkez Parti'ye gelsinler. Gerçekten ahlaksız, namussuz ve şerefsiz değillerse, böyle insanlar orada kalmasınlar ve gelsinler buraya. Gerçekten ahlaksız değillerse, vicdanları varsa desinler ki 'biz ahlaksız ve vicdansız değiliz' ve 'eyvallah' deyip çıkıp gelsinler." şeklinde konuştu. 




Alzheimer hastası olmamak için sağlıklı beslenilmeli



Alzheimer’in düşmanı sağlık yaşam

Alzheimer; unutkanlık, hafıza kaybı ve düşünme problemlerine yol açan ciddi bir hastalık. Çağın hastalığı olarak da  nitelendirilen Alzheimer, özellikle 40 yaş ve üstündeki  insanların sağlığını tehdit ediyor. Uzmanlar da Alzheimer hastalığından korunmanın en önemli yollarından birinin sağlıklı yaşam olduğunu söylüyor.  Yeşilay Gönüllüsü Uzman Öğretmen Ayşe Turanlı, Türkiye’de insanların giderek yaşlanma nedeni ile  Alzheimer'lı hasta sayısının da giderek artış gösterdiğine dikkat çekiyor

İnsanların sağlıklı yaşama dikkat etmedikleri için bir takım hastalıklar geçirdiklerini belirten Uzman Öğretmen  Ayşe Turanlı,  “Alzheimer hastalığı unutkanlık değil, yaşa bağlı  gençler de unutabilir.  Alzheimer beyindeki tamamen fizyolojik bir harabiyetten kaynaklanıyor.  Kendini unutmak,  normal unutmalardan farklıdır. Alzheimer bir hasta varsa evde tutulmaması gerekir.  Bir bakımevine yatırmanız gerekir. Sağlıklı yaşayamadığımız için çok çabuk hastalanıyoruz.  Bu tür hastalıklar beyinde bir takım çökertmelere neden oluyor. Mesela  çok küçük kız çocuklarına oje sürüyorlar, fakat ojede alüminyüm var  bu alüminyum vücutta birikiyor. 20-30 yıl sonra vücuttaki o alüminyum  beyinde harabiyete neden olduğu için Alzheimer oluyor.  Alzheimer maalesef kötü bir hastalık .” şeklinde konuştu

“Kadınların kozmetik ürünlerinin içeriklerine dikkat etmesi gerekiyor”

Alzheimerin geçmiş yaşamdaki hatalar ve  bir takım genetik faktörler  yüzünden etkili bir hastalık olduğunu belirten  Turanlı, “Alzheimer  40 yaşından sonra başlıyor. Diğer hastalıklar gibi çok tanınmış bir hastalık değil,  ama alüminyum, radyasyon ve bakır gibi vücuttan atılamayan ağır metaller  birikince beyinde çökmelere neden oluyor. Kadınların özellikle kozmetik ürünlerinin içeriğine bakması gerekiyor.  Içeriklerinde ağır metallar var mı diye.  Markasız ve isimsiz ürünlerin özellikle alım gücü düşük aileler tarafından tüketilmesi, toplum sağlığını ciddi olarak tehdit ediyor. “dedi. 

Sağlıklı ve üretken olabilmek için zararlı davranışlardan kaçınmamız gerektiğini  vurgulayan Turanlı, “Sağlıklı bir ömür için; sağlıklı beslenmek, spor  yapmak,  iyi uyumak, aile ziyaretleri, büyüklere iyi davranmak, iyi arkadaşlar edinmek, insanlara güzel bakılmalı, pozitif düşünülmeli” tavsiyelerinde bulundu