28 Kasım 2015 Cumartesi

Casuslar Köprüsü: 2 Amerikalıyı verin, 1 Rusu alın

Ethen ve Joel Coen Kardeşler'in senaryosunu yazdığı Casuslar Köprüsü (Bridge of Spies) filmi gerçek bir hikayeden beyaz perdeye uyarlandı. Coen Kardeşler'in elinden ne çıkıyorsa heyecanlanıyor insan. Bu filmin senaryo açısından kusurlu olduğunu söyleyemeyiz.


Fakat yönetmen Steven Spielberg Amerikan milliyetçiliğini ön planda tutarak, objektifliği rafa kaldırıyor adeta.

Casuslar Köprüsü 1957 yılında ABD ile SSCB devletleri arasında devam eden Soğuk Savaş zamanında ABD ajanlarına esir düşmüş bir KGB ajanının (Rudolf Abel) gizemiyle başlıyor. Filmin başrol oyuncusu Tom Hanks de, Amerikan ulusunun güvenliğini her şeyden üstün gören insan hakları ve etik değerlerin  evrensel üstünlüğüne önem veren başarılı bir avukatı (James Donovan) canlandırıyor. Amerikan Anayasası'nın eşitlikçi yaklaşımını öne çıkarmak için Donovan, Abel'in avukatı olarak atanır ve idam kararı verilmesi beklenilen Rus Ajanı Abel'i 30 yıl hapis cezası ile ölümden kurtarır. Yargıç tarafından verilen karara Amerikan halkı tepki gösterir, hatta Rus ajanı kurtarıldığı için avukat Donovan'ın evine ateş edilir. Olay yerine gelen polis ekipleri de, Rus Ajanı Abel'i kurtardığını bildiği için Donovan'ı hainlikle suçlar ve ufak bir gerginlik olur.


Halkın düşman ilan ettiği Donovan ise tutsak olan Rus ajanını, SSCB'nin eline düşen CIA ajanı Powers ile takas yapılabileceğini öne sürer. (CIA Ajanı'nın Rusların eline düştüğü uçak sahnesi gerçekten izlenmeye değer. Burada Ruslar, Amerikan uçağını düşürüyor.) Nitekim işler tecrübeli avukatın düşündüğü gibi cereyan eder. Rus ajanı ile CIA ajanının takası işlemleri için Donovan kendini Berlin'de bulur. O esnada Almanya Demokratik Cumhuriyeti'nde yanlış zamanda doktorasını yapan Amerikalı öğrenci Pryor'un da hapiste olduğunu öğrenir. Bu yüzden Donovan, 1 Rus ajanına karşı 2 Amerikalı'nın teslim edilmesini ister. Uzun pazarlıklar sonucu bu isteği de yerine getirilir.

Filmin ikinci yarısında Berlin'e gelen avukat Donovan paltosunu çaldırıyor ve hemen hastalanmaya başlıyor. Oysa geldiği Newyork Brooklyn'de havalar güneşliydi. Filmde ayrıca SSCB, Almanya Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkelerin hatta buna tabelalarda yazılan Friedirchstrasse, Zentralflughafen gibi kelimelerin uzunluğundan yakınan avukat Donovan USA'nın açılımını hesaba katmıyor nedense :) Filmindeki Almanca ve Rusça diyaloglar bağırma yoluyla yapılmış. Amerika'daki trenlerde ayakta ve oturan çok sayıda insanın elinde gazeteler varken, Almanya Demokratik Cumhuriyeti'nde bunu göremiyoruz. Avukat Berlin'deki bir restoranda zengin Amerikan kahvaltısı istiyorum diye ilginç bir imada bulunuyor... vb....

Özetlersek; film beklentilerden uzak. Spielberg gerçek yaşanmış hikayeyi inandırıcı olmaktan çıkartmış. 4 Oscar sahibi yönetmen objektiflikten uzak bir şekilde diğer filmlerinde olduğu gibi milliyetçilik duygularını yine bastıramamış. Fakat İkinci Dünya Savaşı yaralarının sarıldığı günlerde kendini Soğuk Savaş'ın ortasında bulan Tom Hanks işini sağlam yapmış. Hakeza sinematografisi, sanat yönetimi, kostümler ve ışık filme artı puanlar kazandırmış. Bence film bu dallardan bir kaç ay sonra Oscar'a aday olur ve kazanabilir de.

Son olarak, filme benim puanım 8/10.