30 Nisan 2016 Cumartesi

Tyrannosaur: Dünya denildiği gibi toz pembe değil

Filmin en güzel repliklerinden biri, "Ama kimse yapmaz. Hepsi düşünür ama ben yaparım. Seninle ve tüm dünyayla aramızdaki fark bu işte."

Filmdeki başrol oyunculaırndan biri hayata iyilikle, umutla bakarken diğeri hayatı şiddetle, adaletsizlikle kötülük için karanlık görüyor. Bana göre ikisi de haklı çünkü sevginin de şiddetin de bir sebebi vardır/olmalıdır. Bu sevgi ve şiddet hep insanın içinde kalamaz şöyle ya da böyle mutlaka dışarıya yansır, mutlaka başkalarına yönelir. Film kısacık hayata karşı iyi düşünenlerin de kötülüklerle dolu olduğunu düşünenlerin de mutlu olmadığını konu ediniyor.

2011 yapımlı İngiltere Tiranozor(Tyrannosaur) filmi, perişan ve isyankar bir rolü oynayan ünlü İskoç oyuncu Peter Mullan'ın(Joseph) bir bardan küfürler eşliğinde çıkmasıyla başlıyor. Joseph bunun nedenini 27 dakika sonra bahisçinin sinirlerini bozduğunu itiraf edecek. Sinirinden çıldırmış olmalı ki en sevdiği köpeğinin boynuna tekmeyi basıyor ve öldürüyor. (Bu açılış sekansı köpek severler ve film eleştirmenleri tarafından tepkiyle karşılandı) Travma yaşayan, halüsinasyonlar gören yaşlı kurt Joseph bir giyim dükkanına saklanır ve ilginç bir şekilde dükkan sahibi dindar ve mutsuz Hannah(Olivia Colman) ile tanışır. Hannah yaşlı adamın neden saklandığını ne yapmaya çalıştığını bilmez ve ona dua etmek ister. Joseph duaları dinler ve ardından sevginin iyiliğin bu dünyada işe yaramadığını adaletsizliğin olduğunu kabaca söyler. Burada genç yönetmen Paddy Considine aslında bazı tabuları yıkmayı da deniyor. Hayatından o kadar bezmiş Joseph bu yaşına kadar iyilik meleklerini çok gördüğünü, ruhlarını kurtarmaya çalıştıklarını yaşamın kötü yanlarını gör(e)mediklerini söylüyor. Hannah'ın dükkanında çay içtikten sonra eve doğru giden Joseph, çocuk komşusunu görüyor ve köpeğine araba çarptığını söylüyor ki filmde 3-4 tane yalan söz konusu. (Hannah eşinden dayak yemiş yüzü morarmış otobüsten düştüm diyor Joseph'in daha önce dövdüğü kişiler ondan intikam alıyor bisikletten düştüm diyor gibi)


Mutsuz Hannah zengin birisiyle evli olmasına rağmen kocasından şiddete maruz kalıyor ki bildiğimiz şiddet türlerinden değil. En adi, en pis işkenceler görüyor eşinden. Cinsel sorunları olan kocası evde sapkınlıklar yapıyor kıskançlık yüzünden Hannah'ı öldürülesiye dövüyor. Seyirci filmi izlerken bu yaratığın ölmesini bekliyor adeta. İlerleyen dakikada öldürülme Hannah'ın elinden oluyor.Gerekçesini samimi olduğu ve evinde kalmak zorunda kaldığı Joseph'e söylediğinde insanın tüyleri diken diken oluyor. Joseph, Hannah ile tanışmadan önce kilolu bir kadınla evli olduğunu eşinin saf ve temiz olduğunu bu yüzden de ona karşı tavır takındığını belirtiyor. Çünkü anarşist bir ortamın olduğunu yer yüzünde her şeyin toz pembe olmadığını bir kez daha vurguluyor. Hatta Eşinin kanser yüzünden iki bacağını kaybettiğini ifade ediyor. Sakatlanmadan önce evin içinde kilolu haliyle yürürken evin içinde çay bardağının bile sarsıldığını Hannah'a anlatıyor. Ve onu yürüyen dinozorlara benzetiyor ki filmin ismi de buradan geliyor. Joseph, Jurassic Park örneğini verip Dinozorlar insanları vahşice  öldürdüğünü yürürlerken sallantıların oluştuğunu sözlerine ekliyor.  Daha sonra tuhaf bir şekilde karşılaşan ikili arasında bir yakınlaşma başlıyor. 

Şiddet, isyan başkaldırı temalı Joseph ve Hannah'ın domine ettiği Tyrannosaur'u  dört bölüme ayırabiliriz. Joseph'in hayatı, Hannah'ın hayatı, Komşusu Samuel ve Samuel'in annesinin hayatı ile ölmek üzere olan ve hayatında bir çok kötülük yaptığını söyleyen dostunun hayatı. 

Komşu çocuk Samuel daha hayatın başındayken Joseph gibi Hannah gibi veya evin içerisindeki annesi gibi şiddetle tanışıyor. Anne babası ayrı yaşayan Samuel annesinin arkadaşının köpeğinin saldırısına uğruyor ve yüzünün bir tarafı kopuyor. Annesinin erkek arkadaşı zalim ve Joseph'e köpeği üzerinden tehditler gönderiyor. Köpeğin başka bir saldırısı da Samuel'in oyuncak tavşanına oluyor. Oyuncak paramparça olurken Samuel'in kızması oyuncağın babasından kendisine tek hediye kalması.ki bu da bardağı taşıran son damla oluyor. Joseph de bu yaşanılan üzücü olayı penceresinden görüyor. Samuel ve Joseph'in nefret ettiği bu adama ve köpeğine karşı sinirler iyice geriliyor ve şiddet yine devreye giriyor. Joseph beyzbol sopasını eline alarak hayatındaki ikinci köpeği öldürüyor.
Yine bu bölümde de kadına çocuğa şiddet söz konusu. Hem Samuel'in hem de annesinin maruz kaldıkları şiddeti yönetmen harika işlemiş. 

Dördüncü bölümde de Allah'a inanmayan Joseph'in  kalbinin tam manasıyla mühürlenmediğini görüyoruz. Ölüm döşeğindeki arkadaşını ziyaret gittiğinde şunları duyuyor kendisindne, "Ben cehenneme gidiyorum bu dünyada çok kötülük yaptım." Bunun üzerine arkadaşını teselli etse de başarılı olamayan Joseph derin düşüncelere dalıp kendisine dua eden Hannah'tan rica ediyor ve arkadaşına dua etmesini istiyor ve bu esnada duygulanıyor. Kadım dostunun kızı ile Joseph'in aralarının bozuk olduğu da anlaşılıyor. Klasik bir ingiliz davranışından ziyade kızın yaşantısında şiddete maruz kaldığı ve sisteme karşı olduğunun altını çiziyor yönetmen.  Arkadaşı öldükten sonra Joseph mezarlığa yaklaşmıyor. uzaktan izliyor dostunun son uğurlayışını. 

Joseph köpeği öldürdükten hapise düşen Hannah'a yazdığı mektupta adeta yaşam felsefesini izleyici ile paylaşıyor, "Sevgili Hannah, Bunu yazabilmem biraz uzun sürdü. Mektup yazmayı pek beceremem ama seninle bağlantılı kurup nasıl olduğunu öğrenmek istedim. Son 12 yıldır hayatım cehenneme döndü bir kaç sebepten dolayı çok mutsuzum. Gazetede okudun mu bilmiyourm ama O köpek küçük dostum Samuel'e saldırdı. Annesinin beraber olduğu o pislik herif köpeğe o kadar pis eziyet etmiş ki o da karşısına çıkan ilk şeye saldırmış. Yani küçük dostumun yüzüne. Lanet hayvan neredeyse tüm yüzünü parçalamış. Böyle olacağını biliyordum. Bir hayvana bu kadar eziyet edersen sonunda bir yerde patlayıp karşı koymaya başlar. biliyorsun bu doğal bir şey. O çocuktan kendimi sorumlu tutuyorum. Daha önce müdahale etmeliydim. Ama hayatımda yeni bir sayfa açmaya çalışıyordum. Olaylar beni biraz aptallaştırdı. Aklım başımdan gitti. Bu öldürdüğüm ikinci köpekti. Bununla gurur duymuyorum çünkü köpekleri seviyorum. Ama doğru düşünüyor olmasam da bunu yapmam gerekiyordu. Biraz yabanileştim galiba. Dostum Tommy öyle söyledi. 

Bunun bir şekilde adaleti sağladığını düşündüm. Bu yüzden biraz ceza verdiler. 'İyi yapmışsın, aferin ben de aynısını yapardım' yazan bir sürü mektup aldım. Ama kimse yapmaz. Hepsi düşünür ama ben yaparım. Seninle ve tüm dünyayla aramızdaki fark bu işte. Hapisten çıktığımda yeni bir başlangıç yapacağımı düşündüm. Eskisi kadar içmiyorum. Bu kadarının yettiğine karar verdim. Her hafta Pauline'nin(eşi) mezarına çiçek götürüyorum. Geçen gün senin için dua ettim. Bu benim yaptığım bir şey değildi ama kendi kendime konuşurken dua ettiğimi fark ettim..."


  • Tyrannosaur, dünyadaki bir ülkenin her sene düzenlediği film festivallerinde gösterildi. ingiliz yönetmen Paddy Considine'nin ikinci filmi. 
  • İngiliz Sinema ve Televizyon Sanat Akademisi(BAFTA) ödülünü kazandı









Hiç yorum yok: