23 Ekim 2016 Pazar

Karınca gibi çalışmak: Çıplak Ada

The Naked Island(Çıplak Ada) yönetmen Kaneto Shindo'nun tabiriyle, doğaya karşı karıncalar gibi çalışan ve mücadele eden insanları perdeye aktaran 'sinemasal bir şiir'dir.


 İkinci Dünya Savaşı'ndan harap ve bitap düşmüş Japonya'nın sadece bir ailenin yaşadığı küçük bir adada geçiyor film.  Çorak ve ıssız olan bu adada aile karınca gibi çalışarak geçimini sağlamaktadır. Adada tatlı su bulunmadığı için Nobuko Otowa ve eşi Taiji Tonoyama tekneleriyle her gün bir çok defa başka bir yerden yaşadıkları yere kovalarla su taşımak zorundadırlar. Yetiştirdikleri sebze, bitki ekinler için de su gerekli olduğu için işleri bir hayli yoğun. Çocukları ise boş zamanlarda balık tutar, adadan gemileri, doğayı, doğanın gücünü öğrenirler ki Doğu kültüründe doğanın önemi büyüktür. Filmin ana teması ada olduğu için aile bile arka planda kalıyor. Hadaka no shima'nın müziklerine imza atan usta Japon komponist Hikaru Hayashi bile pastoral bir dili tercih etmiş: Güneş doğuyor, bulutlar büyüyor... vb. Ve ilginçtir filmin tek sesli sahnesi okuldaki çocukların söylediği bu şarkıdır.

1960 yılında Onibaba filmi ile Japon sinemasında adından söz ettiren Kaneto Shindo, The Naked Island filmiyle büyük bir beğeniyi hak ediyor. Minimalist türden çekilen bu diyalogsuz film tarım toplumu olan Japonya'nın aile, doğa, çalışma gibi temel değerleri irdeliyor.(Belki'de günümüzdeki Japon teknolojinin sırrı buradaki düzen ve arı gibi çalışmaktan kaynaklanıyordur) Her şey üretimle başlar. İnsanlar düzenli, sistemli ve disiplinli çalıştıkları zaman yapamayacakları bir şey yoktur. Teknoloji de gelişir, muasır medeniyetler seviyesine de ulaşılır, insanların huzuru ve mutluluğu da artar.

Nobuko'nun yaptığı takdire şayandır. Kadın kuvvetiyle her gün adadan adaya kürek çekiyor,
çocuklarını okullarına bırakıyor. Oradan sırtına yüklediği iki kova suyu  tekneye bırakıyor. Daha sonra teknede kürek çekerek yaşadığı adaya geliyor. Getirdiği suyu alıp tarlada yetiştirdiği ürünlere veriyor. Hem çiftçi, hem ana, hem işçi.. Eşi Taiji de benzer işleri yapıyor. Yani adada eşler arasında bir iş bölümü yok. İkisi bir olmuş, yaşamlarını ikame etmektedirler. İlerleyen dakikalarda tarla kenarında getirdiği suyu yanlışlıkla döken Nobuko'ya eşi sert bir tokat vurur. Bu sahnede de işin ciddiyetini ve hataların affedilemez nitelikte olduğunu görüyoruz. Belki de ileride tekrarlanmaması için bir uyarıdır.

Yetişen ürünleri yine satmak karı kocanın görevidir. Hasat zamanında toplanan tahıllar zengin kişilere satılır, bu parayla ihtiyaçlar giderilir ıssız adada.


Savaş izlerinin henüz silinmediği ülkede her şeye rağmen aileler hayatlarını güzel yaşanmaktadır. Ta ki büyük oğulları Taro'nun(Shinji Tanaka) ölümüne kadar. Hızlıca kayığına sarılmasına, doktor getirmesine rağmen baba oğlunu kurtaramıyor. Ada artık aile için ıpıssız olmuştur.  Taro'nun cenazesinde okul arkadaşları ve öğretmeni de hazır bulunur. Sınıf arkadaşları Taro'yu son yolculuğuna çiçeklerle uğurlarken annesi oğlunun kılıcını evden alıp tabutunun üstüne bırakır. Kılıcın anlam ve önemi samuraylar için anlatmaya gerek yok.  

Notlar:

1- Çıplak Ada, Japon minimalizm akımının iyi bir örneğidir. Fazla detaya girmeden sade çekimlerle izleyiciyi yormadan akıcı bir film.
2- Diyalogsuz olmasına rağmen film senaryoyu görüntülerle bunu fazlasıyla telafi ediyor. Hatta diyalogsuz olması filme ayrı bir özellik katmış. Seyirci hiç bir diyaloğu aramıyor. Bu da yönetmenin ustalığından kaynaklanıyor olsa gerek.
3- Filmin başrol oyuncusu Nobuko Otowa, 1977 yılında filmin yönetmeni Kaneto Shindo ile evleniyor. Yönetmenin ilk ve tek eşi oluyor.
4- 1912 yılında doğan Shindo 100 yaşında hayatını kaybediyor.
5- Puanım 10/10



1 Ekim 2016 Cumartesi

Yukarıdaki Çocuk: Modern hayatta yalnızlık



             Avrupa Sineması'nın kanayan yarası parçalanmış aile sendromu Winterdieb'te de(Yukarıdaki Çocuk) karşımıza çıkıyor. Realizm akımının kuvvetli etkilerinin görüldüğü Ursula Meier'in bu ikinci uzun matrajlı filminde küçük başrol oyuncusunun anne babası boşanmış; babanın kim olduğu, annesinin ise ne zaman ve ne yaptığı belli değil. Böyle bir ortamda büyüyen Simon, sevgi ve mutluluk gibi kelimelere, sarılamadığı anne ve babası kadar hasret duyuyor.

Home filmiyle büyük bir kitle tarafından beğeni toplayan Ursula Meier, Winderdieb(L'enfant d'en haut) ile izleyiciyi bu kez İsviçre'nin lüks bir kayak merkezine götürüyor. 12 yaşındaki Simon burada kayak yapmaya gelen turistlerin eşyalarını çalarak geçinmektedir. Hırsızlık esnasında bir çok defa yakalanıp bunun bedelini ödese de bu huyuna devam etmektedir. Simon'un bir de işsiz ve kendisi gibi mutsuz bir ablası var:Louise.

Abla kardeş kayak merkezinin sanayi kısmında baraka bir evde yaşamını sürdürürken Simon restaurantta mevsimlik işçi olarak çalışan bir İngiliz ile haddinden büyük bir anlaşma yapar. buna göre daha önce çaldıkları eşyaları ucuz fiyata mahalle çocuklarına değil de artık yürüttüğü  kay kayları buna satacaktı. Bu durum zamanla ablası ile arasının bozulmasına neden olsa da paraya muhtaç olması Simon ile iletişimi koparmayacaktır. Yaşamın zorluklarıyla mücadele etmek zorunda kalan ikili ilerleyen dakikalarda seyirciyi şaşırtıyor. Louise'nin sevgilisine kardeşim diye tanıttığı Simon birden Louise'nin annesi olduğunu itiraf ediyor. Bu yüzden Louise'nin sevgilisi ondan ayrılıyor.

Dünyaya babasız olarak gelen Simon, annesinin vurdumduymaz tavırlarıyla adeta çocuk yaşında tek başına yaşamla boğuşmaktadır. Sevgiden, aileden, mutluluktan nasibini alamayan Simon büyük bir acı çekerken küçük bir odada tek başına yatmaktadır. Sevgiye ve şefkate aç olan Simon bu eksiğini bir nevi gidermek için parasını devreye sokar. Bir sahnede annesine 180 İsviçre Frank'ı karşılığında annesinin kucağında yatmak ister. Fakat annesi parayı az bulur. Küçük oğlunun yoğun ısrarlarına dayanamayan anne oğlunu yatağına alır. Doğru dürüst oğluna sarılmayan annenin burada evladını istem dışı doğurduğunu da öğreniyoruz. Fakat küçük Simon annesine biriktirdiği paralarla üşümemesi için bir ceket, topladığı franklarla kot bir pantolon alır. Sıcak yemeğin pişmediği eve bir fırın temin eder.

Mahmut Tuncer abinin Yeşilçam filmlerinde dediği gibi, 'Çocuğun yüzü gülmüyor' 

Avrupa Sineması'nın kanayan yarası parçalanmış aile sendromu burada da karşımıza çıkıyor. Çocuğun anne babası boşanmış, babanın kim olduğu, annenin ise ne zaman ve ne yaptığı belli değil, Böyle bir ortamda büyüyen Simon, sevgi ve mutluluk gibi kelimelere sarılamadığı anne babası kadar hasret duyuyor. Mahmut Tuncer abinin yeşilçam filmlerinde dediği gibi, 'Çocuğun yüzü gülmüyor'  Ve ilginçtir babasızlık duygusunu hayatında tadamayan Simon film boyunca babasını sorgulamamaktadır.  'Annen baban ne iş yapar, kimdir' diye sordukları zaman da yalan söyler. Kime kayak yaparlarken öldü, kimine araba kazası kimine de anne babasının zengin olduğunu ifade eder. İsviçre Alpleri'nde tanıştığı Kristin (Gillian Anderson) ile adının Julien, babasının ve annesinin çok meşgul oldukları için kayağı tek başına yaptığını söyler. Kristin ilerleyen dakikalarda düzensiz hayatına son veren Lousie'nin patronun eşi çıkar. Hizmetçi olarak çalışan Louise yanına Simon'u alır. Kötü huyundan vazgeçmeyen Simon kayak merkezinde eşyalarını çaldığı zenginin evinde de saatini çalar. İkisi de işten kovulur. Hayattan bezmiş Louise ile Simon  arasında bu hırsızlık vakası ve işsizlik yüzünden yeni bir kavga başlar. Perişan hayatına geri dönen Louise oğlu Simon'u neden doğurduğunu tekrar kendine sorar.

Filmin sonlarına doğru Alplerdeki bir  restaurantta Simon çalışmak ister. Patron onu tanıdığı için kapıyı gösterir. Simon bunun üzerine geceyi dağda geçirir. Ertesi gün teleferikte iken karşı teleferikten gelen annesini görür. Buradaki bakışlar filmin özetidir adeta.


Notlar:
1- Dardenne Kardeşler'in etkilerinin bariz bir şekilde görüldüğü(özellikle Bisikletli Çocuk) bu film arka planda müthiş bir manzara sunuyor.
2-  Sister(L'enfant d'en haut) içten samimi senaryosu ile genç yönetmen Ursula Meier'e 2012 yılında Berlin Festivali'nde Gümüş Ayı-Özel ödülünü kazandırmış. Yine aynı sene İsviçre'nin Oscar Ödülleri için En iyi yabancı dilde film için aday olmuş.
3- Filmin arka fon müzikleri yetersiz, Film genel olarak akıcı değil ama başta diyaloglar olmak üzere senaryo etkileyici.
4- Oyuncu kadrosu mütevazı olmasına rağmen performansları çok başarılı
5- Puanım 8/10