19 Mayıs 2016 Perşembe

The Hidden Fortress: Aç gözlülüğün sonu

Japon sinemasının efsane yönetmenlerinden Akira Kurosawa, The Hidden Fortress(Kakushi-toride no san-akunin) ile diğer dev filmlerinde olduğu gibi mükemmel bir esere imza atmış. Bu epik film dünyada en çok izlenilen hasılat elden eden seriler arasında yer alan Star Wars serisinin ilham kaynağı olmuş. İki filmin türleri ve dilleri farklı olmalarına rağmen bir çok ortak noktası var. Hatta bu filmdeki iki gevşek adamı George Lucas 1977 yapımlı Star Wars filmine uyarladı, ya da onlardan etkilendi(Karakterlerinin bazı yönlerini değiştirdi.)

Filmin hikayesi

Filmimiz(Saklı Kale) 16. yüzyılın feodal Japonyası'nda geçiyor. Ortaçağ'daki iç savaşları konu edinen film aksiyon, macera olsa da tam bir yol fimi. Sürükleyici yolculuk iki saf köylü olan Tahei ve Matahishi, Prenses Yuki ve onun generali Makabe arasında geçiyor. Prenses Yuki Klanı(köyü, boy)büyük bir yenilgi almış kendisi ve Makabe düşmanlarının yanı başında olduğu bir kalede sığınıyor. Tek kurtuluşları düşman hattını gizlice geçip ellerindeki altınları yeniden Klanı güçlendirmek. Bunun için ellerindeki 200 altının taşınması için tanıştıkları 2 saf ve komik köylünün yardımını isterler.

Tahei ve Matahishi salak ile avanak oldukları kadar açgözlüdürler. Kurosawa bu iki karakter ile  insanoğlunun maddiyat düşkünlüğünü başarılı anlatmış. İşin ucunda maddiyat olunca ne saflık, ne arkadaşlık, ne dini değerler, ve diğer yargılar kalıyor. Hep fazlasını isteme, fazlasına sahip olma, paylaşmama duyguları o kadar hakim ki insan çok ders çıkartıyor. Filmin açılış sahnesinde başına ödül konmuş prensesi bulmak için dağın yamacında yanlışlıkla bir odun bulurlar. Odunun içinde altın çıkar, çevredeki bütün dal parçalarını parçalarını kontrol ederler ve bir altın daha bulurlar, Elemanlardan biri ikisi de benim der çünkü birinci altını ben buldum, sana vermeyeceğim der. Sonra General bunları görür 200 altının olduğunu söyler saf köylüler de inanır ve kalenin dibini kazarlar ki orada prensesle de tanışırlar. Daha sonra general bu köylülere altınların gerçek yerini söyler ve yolculuk başlar. Düşmanlara yakalanmamak için daha doğrusu general ile prenses Yuki'nin karşı karşıya gelmemesi için susması gerektiği söylenir. Prenses de kabul ederi. Çünkü prensesin vereceği emirler yanlış olursa yakalanabilirler, o yüzden yolculuk rehberi Makabe olur. Kayawaha sınırında düşmanları görürler, General saf köylüleri altınla bir yerde bırakır ve beklemelerini söyler. Prenses de konuşmadığı için altınları alıp kaçmak istiyorlar. Oysa ortaklaşa bu yolculuğa çıkmışlardı. Altınlar bölüşecekti. Yakalanmalarına ramak kala, General onları kurtarır ve iki tokat atar. Yamaha diye bir köye gelirler ki o köyde resimleri asılıdır arananlar listesindedir. Prensesi bulup getirene başına 20 altın konmuştur. Generalin kıvrak zekası sayesinde düşman askerleri arasından geçerler. Köyde dinlenmek için bir mekanda kalırlar.General tam anlamıyla savaşçılığıyla ün salmış, prenses Yuki'yi korumak ve onu hedefine ulaştırmak canını ortaya koymuş bir şekilde mücadele ediyor. Rakibini  yendikten sonra öldürmeyecek ve zor durumda bırakmayacak kadar merhamet sahibi aynı zamanda.

Orada Prenses kendi klanından olan bir kadının köle olarak çalıştırıldığını görür ve vicdanı sızlar.Burada yine usta yönetmen güzel bir noktaya değinmiş. Yuki burada halkının geleceği için çırpınan birisi olarak karşımızda. Bu uğurda canını feda edecek kadar mert ve asil biri. Generale alması gerektiğini söyler. General ısrar etse de Prensesin dediği olur ki bu konuşmayı da gizlice yapıyorlar. Her şeyde vardır bir hayır diyoruz ya işte o söz bu sahne için de geçerli. düşman askeri bu ekibi arıyorlar ve bunların yanına bir kadın eklendiği için aradıklarının bunlar olduğunun farkına varmıyorlar.

Yolculuk sırasında bir dağda bir festivale denk gelirler, ve düşmanların fark etmediği prenses ile general de bu festivale katılmak zorunda kalır. Yakılan ateş etrafında oynanıp şarkılar söylerler, bir asker saf köylülere taşıdıkları odunları ateşe vermelerini söyler, her ne kadar direnseler de içlerinde altın olan odunlar ateşe atılır. Sabah saatlerinde ateşin etrafına gelirler, altınları tek tek toplarlar, aşağılardan sesler geldiği için general kalan altınları bulmaya gerek yok der. Bir müddet yürüdükten sonra saf köylüler kalan altınları bulup almaya gider. Aç gözlülüğün bu kadarı hem insana pes dedirtiyor hem de bu kötü huy çoğu kişi de var, diyor. Mal candan daha mı önemli sorusu varken saf köylüler askerler yakalanıyor. İki askeri de esir alıyor general ve düşman ile çıkan çatışmada ikisi de ölüyor.  Daha sonra yolculuk ekibi düşmanın tuzağına düşüyor. General Makabe'nin teke tek dövüştüğü bir kişi onları kurtarmadan önce prenses bir ağıt yakıyor. Ve hayatının en güzel anlarını yaşadığını söylüyor. Sarayda, kalede hapsedilmeye benzeten Prenses Yuki, halkın arasında böyle bir macera yaşadğı için generale teşekkür ediyor. General Makabe'ye mızraklı dövüşte yenilen komutan kendi deyişiyle hainlik ederek prensesi ve generali altınlarla beraber kurtarıyor.

Saf köylüler şans eseri yakayı ele vermediler, bir ovada yürürken yüklü 5 at görüyorlar. heybeleri altın dolu, bunu fark ettiklerinde devreye yine aç gözlülük giriyor. Saflardan biri ötekine, "Atları ilk ben buldum, bütün altınlar benim" diyor, Öbürü de "hani ortaklaşaydı her şey" cevabını versene işe yaramıyor kavga başlıyor. Bir müddet sonra prensesin askerleri geliyor atları alıyorlar bu iki saf da prensesin huzuruna çıkıyor ki yolculuk ettikleri general de orda ama ikisini de tanımıyorlar.  Bunlar diz çökmüş merhamet beklerken başlarını kaldırdıklarında anlıyorlar ve şaşırıyorlar. Prenses bunlar bir bozuk para veriyor. Cimriliğin sonu ile filmin sonu diyebiliriz bu sahneye. 
Atların

Daha sonra General 200 altının kimsenin çıkarı için kullanmayacağını prensesin klanı için, toparlanması için halka verileceğini söylüyor. Saf ve aç gözlü köylüler geldikleri gibi gittiler :)


Notlar

1- Kurosawa'nın bu filmi diğer filmleri gibi ses getirmemiş Bunun sebebi de batı taklitçiliği bir yapıma benzetilmesi gösterilmiş.

2- Film oyunculardan general Makabe'yi canlandıran Toshiro Mifune, Kurosawa'nın Yojimbo, Seven Samurei, Tsubaki Sanjuro ve Rashomon gibi filmlerinde de oynuyor. Mükemmel bir başrol oyuncusu. Seyircinin keyifle filmi takip etmesini sağlıyor.



Filmin analizi hakkında bir kaç anekdot

The Hidden Fortress filmini izlerken hiç kimse bunun Cinemascope formatında Akira'nın ilk çeken kişinin olduğunu tahmin edemezdi. Gizli Kale mükemmelliyetçi bir film. Akira bir ropörtajında, takipçisi ve ustası olan Kenji Mizoguchi'yi memnun etmek için daima orijinal fikirlerle gittiğini,otantik sahne talep ettiğini söylemişti. Kurosawa her zaman filmlerinin "ne kadar çerçeveli olduğunun farkındaydı. Yönetmen diğer yönetmenlerin bu formatta düzinelerce filmden sonra elde ettiği "çerçevenin aynı kontrolünü ve farkındalığını elinde bulunduruyordu. Onun karışık sahneleme ve kamera hareketleri tam bir doğrulukta hassasiyette uygulandı. Yeni format farklı bir şey ıspatlamayacaktı.

Filmin bu yeni formatı Kurosawa'nın sadece eski tekniklerinin yeniden düzenlenmiş şeklidir. O hala uzun merceklerden faydalanıyor. Ve uzun filmler çekiyor. Ancak geniş oranlı ekrandan dolayı hareketlerden serbestçe faydalanır. Örnek vermek gerekirse filmin başlarında kameradan uzakta yürüyen Tahei ve Matakishki ekranın solundan sağına doğru serbestçe hareket ediyorlar. Oysa eski formatında onların bu olanağı daha azdı.  Her filmin önemli bir yönü hızıdır. Yavaş film izleyiciyi sıkar, hızlı filmin ise anlaşılması zordur. Hızı belirlemenin anahtarı kurgudur. Kurosawa tüm filmlerinin kurgusunu kendisi yapmıştır.  Eğer yönetmenlikteki/kameradaki ustalığı film yapımındaki başka bir alanda gölgelendiyse o da kurgudaki ustalığıdır.

  Gizli Kale Kurosawa'nın en eğlenceli filmleri arasında yer alıyor. Yayınlandığı zaman her ne kadar macera, aksiyon tarzı bir film olsa da günümüzde olduğu gibi de bir eğlence filmiydi. Genel olarak eğlence havasında geçen filmde ince temalarda bulunuyor. Kurosawa'nın bu yönü, eğlence ve sanatı bir arada mükemmel bir uyum oluşturuyor



Hiç yorum yok: