29 Mart 2015 Pazar

Kapitalizm diyarında sosyalizmi haykırmak:Dardenne Kardeşler


Belçika Sineması deyince Tintin ve Waffle’den daha çok Dardenne Kardeşler gelir aklımıza.

Sinema yolculuğuna başladıktan sonra Dardenne Kardeşler, kendilerine has üsluplarıyle çektikleri belgeselleri ve kısa filmleri bırakıp kısa bir süre içerisinde festivallerin vazgeçilmezleri arasında yer almayı başardılar. Bir çok filminde de kameralarını Avrupa’daki işçi kesimine çevirmeyi ihmal etmediler. Belçikalı Kardeşler, (Jean-Pierre ve Luc Dardenne) filmlerindeki sayılı karakterlerle ve sıradan kişilerle yola çıkmayı tercih ettiler hep. (Son filmi Deux jours, une nuit’teki 0scar ödüllü Marion Cotillard hariç başrol oyuncu seçimi oldukça mütevazıdır.)
Belçikalı kardeşler, izleyiciye işçi kesimindeki dayanışmayı, ve kapitalizmin toplum üzerindeki baskısını sade bir şekilde anlatır.  Bunu  Le gamin au vélo, Rosetta, Deux jours, une nuit, Le fils ve L'enfant filmlerinde direkt diğer filmlerinde de dolaylı olarak görmek mümkün.

2014 yapımlı Deux jours, une nuit filmi Belçika işçi sınıfının sorunlarını, işine sahip çıkma mücadelesi veren iki çocuk sahibi genç bir işçi kadının gözünden anlatıyor. Dardenne Kardeşler bu mükemmel filminde kapitalizm ve sosyalizmin çekişmesinin portresini şöyle çizer: Sandra (Marion Cotillard) küçük bir güneş paneli fabrikasında çalışan genç bir  anneyi canlandırıyor. Sandra depresyon yüzünden izne ayrılır ve döndüğünde işlerin yolundan gitmediğini anlar.  Kendisinin yokluğunda işlerin daha az kişiyle aynı şekilde yapabileceğini gören patronu, diğer çalışanlara 1000 Euro prim karşılığında Sandra'nın işten çıkarılmasını teklif etmiştir. 16 işçiden 14'ünün bu teklifi kabul ettiğini öğrenen Sandra, eşinin ve bir iş arkadaşının yardımıyla işinde kalmak için mücadele etmeye karar verir. Yeniden yapılacak bir oylama için yalnızca bir hafta sonu (İki gün ve bir gece) zamanı olan Sandra, iş arkadaşlarını primden vazgeçmeleri için ikna etmeye uğraşır. Tam bu esnada işçiler arası dayanışma devreye girer fakat kapitalizm rahat durmaz. Sandra ile eşinin sadakati ve dayanışması mesela Dardenneler’in burada seyirciye bir nevi kadınların yaşadığı sorunlarda erkeklerle birlikte mücadele etmesinin önemini de hatırlatıyor.


Sandra’nın ikna çalışmaları yaparken benzer cümleler kullanmasının sebebini Jean-Pierre şöyle ifade ediyor, “Üç farklı belirsizlik yapmaya çalışıyorduk. İlki en büyük merak öğesi üzerineydi: Sandra görevini tamamlayabilecek mi? Her yıkılışında, tekrar ayağa kalkabilecek mi? İkincisi her kapıyı çaldığında kapıyı kim açacak sorusu. Görüşeceği kişi ona destek verecek mi? Üçüncüsü kapının ardında neler göreceği ile ilgiliydi. İş arkadaşlarının yaşadığı hayat nasıl bir şey? En büyük tehlike tekrarların kuru birer biçimsel denemeye dönüşmesiydi. Fakat tekrar güçlüdür aynı zamanda. Her seferinde keşfedecek yeni yüzlerimiz ve durumlarımız vardı.

Değişik insan hikayelerini çarpıcı bir uslüple anlatmayı kendilerine vazife bilen Dardenne Kardeşler, 2002 yapımlı Le fils(The son) filminde de sosyalizm ve kapitalizm kavgasına yer vermeyi ihmal etmemiş. Jean Pierre ve Juc Dardenne Kardeşler henüz filmin başlarında ne olduğunu anlamaya çalışırken kendimizi bir marangozluk mesleğinin içinde buluyoruz. Diyaloglar o kadar akıcı, çekimler o kadar düz, senaryo o kadar çarpıcı ki insan filme ortak olmamak için kendini zor tutuyor. Eşinden ayrılmış ve çocuğunu kaybetmiş bir baba olan Olivier yanına aldığı çıraklardan bir tanesinin çocuğunun katili olduğunu öğrenir ve hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalır. Merhamet ve intikam arasında gidip gelen ahlaki değerlerinin muhasebesini yapmaya başlar. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna henüz karar verme aşamasında olan Oliver, acının ve nefretin vermiş olduğu intikam duygusunu sinsice uygulamaya çalışıyor. Gereğinden fazla yük taşıtarak merdivenlerden düşmesini bekliyor ya da aniden fren yaparak bir şekilde çocuğa zarar vermek istiyor. Fakat her seferinde ya gönlü razı olmuyor ya da ucuz bahaneler uydurarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Buram buram sosyalizm kokan bu filmi sanat severlere bağışlayan Dardenne güzel bir esere imza atmış gerçekten….


Özetle, Kapitalizmin insani olan her şeye düşman olma çabası işçiler arası dayanışmaya tahammül edemiyor. Dardenne bu fikriyatını şu ana kadar çektiği her 9 filmine de nakış gibi işlemiş.


Not-1: Dardenne Kardeşler Fransız değil Belçikalıdır.
Not-2 Şu ana kadar filmleriyle Cannes Film Festivali’nde Palme d'Or ödülü için 6 kere aday oldular.

Not-3 Filmlerinde Belçika dışından oynayan tek başrol oyuncusu Marion Cotillard olmuştur. Ve  filmlerindeki en ünlü kişi yine Marion’dur. Ayrıca filmlerinde oscara aday olan tek şahıs da yine bu güzel aktristtir.
Not-4
Çektikleri bütün filmler Luc Dardenne’nin doğduğu Seraing kasabasında masaya yatırıldı.
Not-5 Jean Pierre Dardenne’nin şu sözü hala kulaklarımızıdadır: Biz Spielberg değiliz, o başarılıdır. Biz değil !

Hiç yorum yok: